26 Kasım 2011 Cumartesi

“Hepiniz Sersem misiniz”; “Misyoner Pozisyonu”nu Anlatmıyor musunuz?



Efsanevi Kürt Önderi Hacı Musa Bey







Aile Boyu Demokrasi

Demokratik cumhuriyetçi veya cumhuriyetçi demokratik bir sistem içerisinde yöneticilerin halkın istek ve duygularının da ötesinde onların huzur ve refahı için çalışması, din, dil ve ırk farklılığına bakmadan "birlikte yaşamalarının şartlarını” değil ama “vasatını oluşturmaları” ve hatta vasatını oluşturma da "demokrasiye aykırı" olacağından sadece "birlikte yaşama temennisi"ni oluşturmaları ŞARTDIR.

Demokrasi ile yönetim, halkın iradesi ise, yöneticilerin halkın iradesine, en basit, en ilk el görünümüyle KARIŞMAMALARI ve neticede ne olursa ona göre davranmaları KOŞULDUR; aksi durum ortada bir demokrasi olmadığını ortaya koyar.

Ki, bu pozisyon "Demokrasi"nin, idarecileri ile "Politbüro Demokrasi" veya "Politbüro Oligarşisi"ne dönüşüp dönüşmemeyeceğinin de virajıdır.

Çoğu demokratik devlet bu virajda yıkılmıştır; yara almamıştır, yara aldığı an yıkılmıştır. Demokrasilerin virajı konusu başlıbaşına araştırılması gereken bir başlıkdır fakat bu makalemizin konusu değildir; konumuz, "birlikte yaşama (temennisi)" bahsinden sonra gelecektir ki, daha önce işlediğimiz ve işlerken de yanılmamızı dilediğimiz bir konunun çok da kısa bir süre içerisinde tekrar ve bu sefer topraklarımızda ortaya çıkmaya başlamasıdır.

Sayın Osman Baydemir, Diyarbakır şehrinin belediye başkanıdır, kısa biyografisi olarak, 1971'de dünyaya geldiğini, Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden mezun olduktan sonra, bir yıl serbest avukatlık yaptığını, 1995 yılında İnsan Hakları Derneği Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu üyeliği, 1995-2002 yılları arasında İHD Yönetim Kurulu üyeliği, Şube Başkanlığı ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunduğunu söylemek mümkün. 3 Kasım 2002 seçimlerinde DEHAP listesinden Diyarbakır Milletvekili adayı olmuş, Mayıs 2003-Aralık 2003 tarihleri arasında ABD'de İngilizce dil eğitimi almış... Diyarbakır Barosu, Toplumsal Hukuk Araştırma Vakfı üyelikleri yanı sıra, Göç ve İnsani Yardımlaşma Vakfı ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı kurucu üyesi.

Kendisini "Feminist sosyalist" olarak "tanımlayan" avukat ve "insan hakları savunucusu", İHD genel başkan yardımcılığı da yapmış Sayın Reyhan Yalçındağ ile 6 Ağustos 2005'de evlendi , Mir Zanyar isimli bir çocukları vardır, Mir Zanyar'a "kürtçe öğretemezse bütün hayatının sıfır olduğuna" da inanmaktadır.

Sayın Baydemir, "demokrat" bir insan, aslında sayın Baydemirler oldukça demokratik insanlar.

(Demokrat insanlar mı demokratik insanlar mı demek uygundur? Demokrasi tabiatı gereği "sistem"le alakalı olduğundan "kişi"lerle alakalı değildir, kişi demokrasiye inanabilir ama "demokrat" nitelemesine giremez, olsa olsa, demokra-tik olabilir.)

Geçtiğimiz sene Kürdistan Topluluklar Birliği/Türkiye Meclisi (KCK/TM) operasyonunda 7'si belediye başkanı 23 kişinin tutuklanmasına karşı olarak "HASS....TIR!" lı bir "tepkisinin" basına yansıması üzerine eşi olan sayın Reyhan Yalçındağ'ın "Osman beyin ağzından çıkan o sözleri duyduğumda şok oldum. Hayatında hiç küfür etmez. O söz konusunda kendisine görüşlerimi söyledim ve kendisini protesto ettim” demesi, bu "demokratik ruh"un ailenin tüm bireylerine sindiğini gösteriyor.

Bir "zevce", "zevc"i hakkında "protesto ettim" diyebiliyorsa, aile içindeki, ev içindeki herhangi bir sorunu da "demokrat ruh"la hallediveriyorlar, demektir.

Mesela, bulaşık makinesinden tabak ve bardakları çıkarırken sayın Osman Baydemir diyelim ki ince bardaklar olsun, yanlışlıkla birbirlerine çarptırarak çatlattı veya kırdı, Sayın Reyhan Yalçındağ da "demokratik ruh" gereği, çok normal olarak "dikkat etsene hayatım" dememekte ve "aile servetini çatlattığından seni protesto ediyorum!" demektedir, elbette bu bir "hayal" ama bu hayali kurmamıza "karı'nın koca'sını PROTESTO etmesi" gibi bir "anlayışla" kendileri neden olmuşlardır.

Aslında bu "anlayış", sayın Baydemirler'in hayatın her "alanına", ama her alanına "örgüt" anlamında baktıklarını ve bu "örgüt anlayışı"nın da sosyalistlerin çoğunun reddettiği "bürokratik oligarşi"nin "disiplin" adı altında "sızdığı", ismi Stalinizm olan "şey" ile yoğrulduklarını göstermektedir ki, Mir Zanyar yayrumuzun Allah yardımcısı olsun.


“Zerdüşt Aşkına!”


"Allah" deyince, sayın Baydemir'in yönettiği Diyarbakır Belediyesinden "demokrasi gereği" talep edilen daha doğrusu "demokrasi gereği" olması gereken bir eksikliği ortaya koyan bir istekden bahsetmek gerekiyor. 




"Başkanı Xalê Osman BAYDEMİR’ in DİKKATİNE" diye başlayan, 2008 yılı tarihli, "yurtdışında yaşayan bir Kürd göçmeniyim. Bir aylığına ailemi görmek için Diyarbakır’a" diye kendini tanıtan sayın Sakip Uzun, "avrupada böyle mi ya!" diye isteğini yazıyor.


"- Uçaktan indiğimden beridir düşündüğüm en önemli şey, bir şehirde hem de Diyarbakır gibi milyonluk şehirde ne kadar engelli insanın yaşadığı ve bu insanların kendi günlük yaşamlarını nasıl idame edebildikleridir.

Hiçbir binada engelliye uygun rampa asansör göremedim, hiçbir kaldırımın iniş çıkışında uygunluk , hiçbir dükkanda bedensel engelli bir insanın kendi kendine girip çıkacağı uygunlukta kapı ,rampa göremedim; belediye kuruluşlarında özürlüye uygun (ki Büyükşehir Belediyesi’nin önündeki sözde rampa ancak tankla çıkılabilecek uygunlukta) bir yapılaşma yok. Hatta acil hayati önemde olan sağlık kuruluşları(hastane, sağlık ocağı vb.) bile bedensel engelli insanlar düşünülmeden yapılmış.Tabi bu örnekleri sayfalarca uzatmak mümkün; ama benimki kıssadan hisse…"

Sayın S. Uzun yazısını isteğini şöyle bitiriyor:

"- ZERDUST aşkına büyük sloganları bırakıp en basit insani gerek ve hizmetleri Osman Başkan’ımız ne zaman düşünecek acaba?!"

Zerdüst kelimesi orijinalinde de büyüktür, sayın Uzun özellikle buna bir vurgu yapmıştır ki, "Allah aşkına!" nidasına nisbetdir ve sayın Uzun'un Zerdüst olduğunu göstermektedir.

Demokratik bir belediyecilik hizmeti verdiğini defalarca ifade etmiş bulunan sayın Baydemir için bu “talep ve hatırlatma" elbette "demokratik bir talep"dir; gereğini kuşkusuz yapacaktır ve yapmıştır da muhakkak, bizi ilgilendiren buna cevap veren aynı yerdeki bir yorum:

"- Mir diyor ki:
Sevgili Sakip Uzun;
Yazından anlaşılan Havaalanında indiğinde büyük umutlarla geldin ve Kuruçeşmede hayallerin batmaya başladı. Seni anlıyorum Avrupa görmüş bir süre sonra Diyarbakır’ı kendi doğduğu köyle aynı yapıda sanırmış. Merak ediyorum, senin doğduğun evde engelli rampası varmıydı? Sence olması için belediyemi yoksa bina yönetimimi yetkilidir? Ayrıca Türkiyede kaldırımlarda, görme engelliler için kabartmalı taşları kullanan ilk illerden biri Diyarbakır biliyormusun ? Bir çok kaldırımlarda rampalar var, Büyükşehir belediyesi önündeki rampaya belediye meclis üyesi özürlü bir arkadaşımız rahatça çıkabiliyor, hemde tanksız istersen gel gör… Eee tabi dedim ya insan Avrupalı olunca bir an Diyarbakır’ın işsizlikten kıvrandığını, kaldırım taşından ve rampadan çok ekmeğe ihtiyacı olduğunu, Diyarbakır bir kürt ili olduğunu ve yeteri kadar bütçe alamadığını, diyarbakırın devlet yardımlarından yoksun anca kendi yağında kavrulduğunu unutuyor.
Ayrıca Medrese eğitimi almış, Sayın diye saygı göstermeye çalıştığın birine Zerdüşt yakıştırması yaparak saygısızlığın danıskasını yaptıığının farkında değilsin… Yok Sakip bey, sen ne oldugunun farkında değilsin… Avrupa senide değiştirmiş…"

Sayın Uzun'un yazısının 2008, sayın Mir'in cevabının 2011 tarihli olmasını hatırlatalım!

Bir hatırlatma daha, "PKK'nın dini Zerdüstlük!" haberlerinin çıkmaya başladığı bir süreçte "zerdüst" vurgusuna "Mir" imzasıyla karşı çıkılmış ve sayın Baydemir'in belediyenin resmi sitesinde de olmayan bir özelliği vurgulanmış: "Medrese eğitimi almış Osman Baydemir!"

Fakat sayın "Mir"in, sayın S. Uzun'a "Zerdüşt yakıştırması yaparak saygısızlık" imasında bulunması, elbette "Zerdüst Osman" tanımlamasını ortaya koyuyor. (Dikkat ediniz, daha ortada "PKK'nin dini Zerdüştlüktür" kampanyası yokken, 2008'de söylenmektedir bu ve 2011'de, yani tam da kampanya esnasında bir yorumcu olan sayın "Mir" tarafından "saygısızlık" olarak nitelenip reddedilmektedir.)


“Ali Osman Cemevi!”


Bu "Zerdüşt Osman" nitelemesi elbette bir yakıştırma, belki bir kinaye belki bir "işaret" ("senin örgütün Zerdüştlüğe meyilli, sen nerdesin?") ama ne kinaye ne işaret basbayağı sayın O. Baydemir’in kendine yakıştırdığı bir isim daha var ki tevafukdur sayın O. Baydemir'e "Zerdüşt" yakıştırması yapan sayın S. Uzun'un yazı başlığında da -dikkate ediniz tarihe lütfen, Aralık 2010; sayın Uzun'un tarihi ise Temmuz 2008!- neredeyse 2,5 sene sonra hem de sayın Baydemir'in İSTEĞİ ile ortaya çıkmıştır:

"Şasırtan anons" başlığı ile verilen haberde şöyle denilmekte:

"- Diyarbakır Pir Sultan Abdal Derneği tarafından düzenlenen Aşure Günü etkinliğinde konuşan Dernek Başkanı avukat Cafer Koluman, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı'nı ‘Ali Osman Baydemir’ diye anons etti."

Mesele şu: Dernek "aşure günü" düzenliyor, bu "gün"e, Diyarbakır'ın sol ve milliyetçi kürt "eşrafı" katılıyor, 15 Ocak 2011'de "Cem Evi" inşatının temelinin atılacağı duyuruluyor, işte bu esnada o anons yapılıyor ve sayın Baydemir de çıkıp işin aslını anlatıyor:

"- Sayın Başkan'a, beni Ali Osman diye anons ettiği için teşekkür ediyorum. Aslında bu benim talebimdi. İnşallah bu isme layık olacağız. Başkan ve dernek üyeleri beni ziyaret ettiğinde bu ismi istediğimi söylemiştim. Sağolsun kabul etmişlerdi ve bana da ‘Ben de isminin yarısına kurban olurum’ demişti. Bütün canlara saygılarımı sunuyorum. İnşallah ocak ayının 15'inde ‘Ali Osman Cemevi’nin temelini atacağız. Camilerimiz, medreselerimiz zaten vardı, kiliselerimizin onarımına başlamıştık, tek eksiğimiz cemeviydi. Bunu da en kısa sürede tamamlayacağız ve 2011 yılı içinde hizmete açacağız. Bunun sözünü veriyorum. Dostça kalın, canca kalın."

Sayın Baydemir'in, ilk başta "demokratik'lik"den bahsettik, bu yaptığı açıklamanın ne derece "demokratik" olduğu tartışılmalıdır; her zaman "referandumu" öne sürüveren sayın Baydemir'in, "camilerimiz, medreselerimiz zaten vardı, kiliselerimizin onarımına başlamıştık, tek eksiğimiz cemeviydi" diyerek inşaatından bahsetmesi “Diyarbakır ve Çevresi Toplumsal ve Ekonomik Tarihi"ne ne derece UYGUNDUR tartışılmalıdır.

Dikkat ederseniz, sayın Baydemir, "camii ve medreselerimiz zaten vardı" diyor, ardından da cümlenin gelişiminden kesin olarak anlaşıldığı üzere zaten varolan "kiliselerimizin onarımına başlamıştık" diyor ki "demokrat" bir idarede "zaten varolanlar" için en uygun olan işi yapıyor fakat ardından gelen "TEK EKSİĞİMİZ" VURGUSUYLA "toplumsal tarihde" OLMAYAN "Cemevi inşaatına başlayacağız" demesi, aile içinde bile "protesto şıkkını kullanan" bir aileye sahip sayın Baydemir’in "demokratik"liğine kesin bire DARBEDİR!

Bu, yukarıda bahsettiğimiz, "Demokrasi"nin, idarecileri ile "Politbüro Demokrasi" veya "Politbüro Oligarşisi"ne dönüşüp dönüşmemeyeceğinin de virajı"nın BAMTELİDİR!

Diyarbakır ve çevresinin TOPLUMSAL, EKONOMİK ve o çevrece sıkça kullanılan EKOLOJİK TARİHİNDE OLMAYAN bir unsuru hangi hak ve selahiyetle KENDİ KENDİNİZE "EKLEMEYE" kararı aldınız?

Değil midir "demokratik yönetim", yapısal birdüzenleme içine girecekse bunu referandum şıkkını kullanarak demokrasinin gereği olarak halkın iradesine sunar ve oradan ortaya çıkacak kararla işlemi gerçekleştirir, "diyarbakır ve çevresinin" tarihsel dokusunda olmayan bir girişimi nasıl başlatabilirsiniz?

Bu, kendi kendime "nizamlama-açıklama bloğumu" takip eden okuyucularım, cemevine inşaına karşı olduğuma diar bir hata içine düşmemeliler.

Burada tartıştığımız konu, cemevi gibi "diyarbakır ve çevresi"nde olmayan bir "şey"in, ki bunu sayın Baydemir'in açıklaması ile de biliyoruz, yoktur, "diyarbakır ve çevresi"nde YAŞAYANLARA SORMADAN "EKLEMLENDİRMESİDİR."

Mesela merak ettiğim bir husus, sayın Reyhan Yeşildağ'ın, yani sayın Osman Baydemir'in eşinin buna dair bir "protestosu" olmuş mudur?


“Hoşgörücü’leri” de Aşan ve Geçen


Değil midir ev içinde de "protesto usulu" kullanılmaktadır, sayın Baydemir'in demokratik usule TAMAMEN ZID ve AYKIRI bu tutumuna da "PROTESTO GELİŞTİRMİŞ MİDİR?" sayın Yeşildağ?

Bunlar elbette şahsi anlayışlarının TEST EDİLMESİNE yöneliktir, önemlidir aslında, çünkü burada BÜTÜN ŞUURLARI ortaya çıkmaktadır.

Nasıl mı?

"Diyarbakır ve çevresi"nin toplumsal, ekonomik ve "ekelojik" tarihinde bulunmamasına rağmen inşa kararı alınan cemevinin ismine bakar mısınız lütfen?

"ALİ OSMAN CEMEVİ!"

Kendisinin tam ismi Mehmet Osman Baydemir olan sayın Baydemir'in kendisine "Ali Osman" diye lakab takılmasını "teklif ettiğini" ve Cemevi idarecilerinin de bunu kabul ettiğini okuduk yukarıda; ANLAŞILMAKTADIR Kİ, aslında bu lakap, "diyarbakır ve çevresi"nin ne toplumsal ne ekonomik ne ekolojik "tarihi"nde bulunmayan "Cemevi Unsuru"nun EKLEMLENMESİ için icad edilmiştir!

Bunun müsebbibi de sayın Mehmet Osman Baydemir!

Durumun trajik veya insanı belki çatlatıp öldürecek kadar gülünç durumunu, yani bir Cemevi'nin isminin "ALİ OSMAN" olmasına lütfen dikkat ediniz!

Kanımızca, "diyarbakır ve çevresi"nin toplumsal, ekonomik ve ekolojik "çevre" ve "tarihi"nde OLMAYAN bir "unsur"un "eklemlenebilmesi" için, yani, mesela Peygamber Efendimize hakaret eden karikatürlere "tepki" için 1.000.000'luk kitle gösterileri yapan "Diyarbakır ve çevresi" insanına bu durumun YUTTURULABİLMESİ için oluşturulmuş bir formüldür bu!

Pir Sultan Abdal Derneği'nden kimsenin buna itiraz etmemesi de bunun bir delili olsa gerek! (Bu cemevi ismini Kabul ederek de “tarihe” geçmişlerdir kendileri!)

Yoksa, tıpkı yukarıda bahsettiğimiz ve sayın eşi Reyhan Yalçındağ tarafından "protesto" edilen "tepki" gibi, bir Cemevi'nin isminin "Ali Osman" olmasını duyan her alevinin koskoca ve şaşkınlıkla dolu olarak "HAAAASSSSTIIR LANN!" dememesi ne mümkün!

Bu ismi açıklayan avukat -ki ismi bile Aleviliğe olan "bağlılığının" belgesidir- Cafer Koluman, "ben de isminin yarısına kurban olurum" diyerek aslında bunun bir "formül" olduğunu, en kısa zamanda, "diyarbakır ve çevresi"nin komik "Ali Osman Cemevi"ni "yutup hazmettikden" sonra isminin DEĞİŞTİRLECEĞİNİ de dolaylı olarak söylüyor zaten.

İşte ""Demokrasi"nin, idarecileri ile "Politbüro Demokrasi" veya "Politbüro Oligarşisi"ne dönüşüp dönüşmemeyeceğinin de virajı"na dikkat çekmemiz ve çok açık bir şekilde "ALİ OSMAN CEMEVİ" ilanından sonra da VİRAJI ALAMAYIP UÇURUMA DÜŞMÜŞLERDİR, "KALIT"I DA "CEMEVİNDEKİ CENAZE NAMAZI İLE KALDIRILACAKTIR" hükmünü artık vermemiz mukadder bir netice olacakdır!

Sadece bir "cemevi ismi" üzerinde sayın Baydemir'in ŞUURUNU net bir biçimde görmek mümkündür ve okuyucularımız göreceklerdir ki sayın Baydemir "Politbüro oligarşisi" içinde birazdan göstereceğimiz üzere adım adım ilerlemektedir!

[Sayın Baydemir'in "Ali" ile Alevileri, "Osman" ile de "Sünnileri" "kucaklama" gayreti, "barış içinde hoşgörülü yaşam"cılar  veya "dinlerarası dialog"cuların AKLINA BİLE GELMEYEN bir teşebbüstür.

Değil mi, "hoşgörü'cü ve dialog'cular"ın en fazlası ile yaptıkları herhangi bir "ibadethane"de -kilise, sinagog, camii- "ortak ayin-ibadet ve dua etme", hiçbirini aklına sayın Baydemir'in yaptığı gibi bir "isimlendirme" ile bir sinagog, camii, kilİse yaptırma gelmemiştir!

Mesela, "Valantin Day's"in memleketimizde oldukça yaygın ve "mübarek bir gün" gibi "tutulması"ndan hareketle "ST. VALANTINE CAMII" veya mukabil olarak "AZIZ NASREDDIN HOCA KATEDRALI" veyahut "HAZRET-I ÖMER SINAGOGU" gibi... Sayın Baydemir görüleceği üzere "dialog ve hoçgörü'cü"leri misliyle -ve sessizce- AŞIVERMİŞTİR!]

Sayın Baydemir, "-DİSA-Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü"nün 11-13 Kasım 2011 tarihlerinde yaptığı "Diyarbakır ve çevresi toplumsal ve ekonomik tarihi” isimli “bilimsel bir toplantıya" katılmış ve konuşmuştur.

Toplantıyı DİSA, "Hırant Dink Vakfı" ile birlikte tertipliyor ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası da "destek"lemiş.

DİSA hakkında kendi web sayfalarından doyurucu olmayan bilgileri bulmak mümkün


Keza "ortak" Hırant Dink Vakfı hakkında da kendi web sayfalarından bilgi alabilirsiniz; "Destekçiler" kısmı oldukça dikkat dikkat çekicidir, bakmanızı da tavsiye ederim bloğumu okuyan okuyucularıma.



“Zırtopoz Osman!!”


Bu arada bir konuya dair malumat vermek de istiyorum.

Bazı yazarlar, "kahin... yine bildi... herşeyi bilen adam" gibi vasıflandırmalarla anılıyorlar malumdur. Bunun sebebi de yazılarında gerçekten çok ilginç bilgiler vermeleri ve kendisinin bir yazar olarak erişebilme imkanı olmayan "gizli bilgileri" konu edinerek yazmaları.

Mesela bu şekilde ismi çıkmış olanlardan birisi Emre Uslu diğeri de "kankası" Önder Aytaç... Bu iki yazar neredeyse her gün ve neredeyse bir kaç yazı ile göründükleri gibi, bunun haricinde bir de "sanal kahvehane" olan Twitter'ı kullanıp, "son dedikoduları" da oradan yaymaya ve ileriki günlerde olabilecek olanlara dair "kehanetleri"ni "twit"leyip "piyasaya oluşturuyorlar."

Mesela bu iki arkadaşın, "kanki"nin, neredeyse iki sene önceden sayın Baydemir'i hedefe oturttukları, hakkında yayınlar yaptıkları küçük bir araştırma ile anlaşılacaktır. Hani sadece bunlar değil elbette sayın Baydemir'i hedefe oturtan, "derin işler" yapan, "derin analizler" yapan bazı "web siteleri" de bunu gerçekleştiriyor.

11 Kasım 2011 tarihli "aktifhaber" sitesinde çıkan bir yazı, bunun nefis bir örneği olmakta.


"Osman Baydemir bitirildi mi?" başlığıyla servis edilen "analiz"de o günlerde basına yansıyan (acaba "kimlerce" yansıtılan, demek gerekir.) sayın Baydemir'e yönelik eleştilerinin "basına yansıyandan daha sert olduğu iddia edildi" deniliyor:

"- Son avukat görüşmesinde “Silahlar miadını doldurdu” sözleri nedeniyle Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’i ağır sözlerle eleştiren Abdullah Öcalan’ın, eleştirilerinin gerçekte basına yansıyandan çok daha sert olduğu öğrenildi. Öcalan’ın Baydemir’e yönelik “Söyleyin ona gitsin AKP’ye üye olsun ya da özeleştirisini versin. Silah olmasaydı 2 ay bile o koltukta oturamazdı” dediği belirtildi.

'PKK vazgeçse de ben vazgeçmem'

Önceki hafta Öcalan ile avukatlarının görüşmelerinin dökümü terör örgütüne yakınlığıyla bilinen Fırat Haber Ajansı’nda (ANF) yayımlanmış, Öcalan bu görüşmede Baydemir’i, “Silah miadını doldurmuştur. Demokratik özgürlük mücadelesinden PKK vazgeçse de ben vazgeçmem” yolundaki açıklamalarını ağır bir dille eleştirmişti.
Haberde Öcalan’ın, Baydemir hakkındaki şu sözlerine yer verilmişti:

“Bazen öyle şeyler oluyor ki, çok şaşırıyorum, öfkeleniyorum. Bazıları çıkıp sorumsuzca, ‘silahlı mücadele miadını doldurmuştur’ diyor. Açık söylüyorum, Kandil bile bu konuda tek başına yetkili değil. Herkes kendi işine bakmalı, sorumlu olduğu konularla ilgilenmeli, kafa yormalı, söz söylemelidir. ABD’si Avrupa’sı bile artık bu konuda beni tek etkili-yetkili kişi olarak görürken bunların yaptıkları açıklamalara bakın!"

(Dikkat ederseniz, “ağır” eleştirilerin nasıl olduğundan bahsedilmiyor örnek verilerek, sadece “ağır eleştirmiş” denilerek “haber” veriliyor, önemlidir.)

Muhterem eşleri sayın Reyhan Yeşildağ bu durumu "protesto" etmişler midir yoksa "insan hakları savunucu" olarak "Öcalanı protesto etmiş" midir bilemiyoruz ama o günlerde sayın Baydemir tarafından reddedilen bu haber, aslında bir gerçeği ifade ediyormuş buna eminiz.

"Gizli bilgilere" ulaşan insanların ellerinden çıktığı malum bu haberin doğruluğu, bir kaç gün önce çıkan, son KCK operasyonlarında gözaltına alınan 43 avukat soruşturması esnasında ele geçirildiği "iması" yapılarak yayınlanan bir haberle tasdik edildi:


"- Öcalan'dan BDP ve Kandil'e Ağır Hakaret

İmralı’da avukatlarıyla görüşen Öcalan, BDP ve Kandil’e hakaret yağdırıyor: Şarlatan Sebahat... ZIRTAPOZ OSMAN... Uyduruk gerillacı Kandil...

KCK operasyonunda, PKK lideri Abdullah Öcalan’ın, ‘çok eksik’ bulduğu BDP milletvekilleri ve belediye başkanlarından Kandil’deki sorumlulara kadar ağır hakaretlerde bulunduğu ortaya çıktı.

Baydemir söz almış gibi

Artık silahlı mücadele döneminin bittiğine yönelik açıklamalar  yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir için de “Zırtapoz” nitelemesi yapan Öcalan, “BÖYLE KONUŞURSA O DA GEBERIR GIDER. Zırtapoz Osman’ın konuşmalarını, Karayılan da çok eleştirmiş” diyor.

Baydemir’in ‘AVRUPA VE ABD’DEN ÖNDERLIK SÖZÜ ALDIĞINDAN’ kuşkulanan Öcalan’ın, şu sözleri dikkat çekiyor: “(Osman Baydemir) Ya çok saf, hoppa, şovmen birisidir ya da ABD’YE, AVRUPA’YA VERDIĞI BAZI SÖZLER VARDIR, SAHTE BIR ÖNDERLIK PEŞINDE. Tabi ikisi de çok tehlikeli kendisi için. Hepiniz SERSERI MISINIZ, BIRBIRINIZE ANLATMIYOR MUSUNUZ? Osman senin yerin AKP’nin sivil toplum örgütüdür."

Anlatmak istediğim husus, basında ve çokca internetde belki "bu kadar da değil!" cinsinden çıkan haberlerin hepsi olmasa da (çünkü "kara propaganda" da vardır) bir kısmının, bunlar için de "işaretli" ve "lakablı" gazetecilere bakmak gerekir, hemen reddedilmemesi, herhangi bir tarafın yanında cevval kılıç yeralınmaması gerektiğini hatırlatmak...

İkinci olarak da, dikkatinizi çekiyorsa Abdullah Öcalan, sayın Baydemir hakkında  "sahte bir önderlik peşinde" diye bir kuşkusunu dile getiriyor.

Diyarbakır belediyesinin tıpkı İstanbul belediyesi gibi ÖNEMİ malumdur, buraya (İstanbul) konulacak kişinin de bir kere "kariyeri" oldukça ilerler, (ardından önemli bir siyasi aktör olarak siyasete atılanlar çoktur.) Diyarbakır ise "etnik" olarak oldukça önemlidir Avrupanın nazarında. Doğal olarak Diyarbakırın belediye başkanı, istese de istemese de siyasi bir aktör konumu gelecek ve hatta Öcalan'ın bahsettiği üzere "önderlik" konusuna da girme düşüncesine kapılabilecektir.

Basında çıkan "hademesine selam duran başkan" haberleri, aslında Öcalan'ın bu "zırtopozluk" diye nitelendirdiği hususla alakalı olarak "kendi sorumlusuna" hesap vermesidir.

Kanaatimizce bu "hesap" sayın Baydemir'e "dokunmamıştır", pek umursamamıştır ki, biraz sonra (daha evvelki bir yazımızda bahsettiğimiz konuyu) ele almaya başlamıştır.

Sizlere, Hırant Dink Vakfı'nın "destekçileri"ne bakın dememin nedeni de budur; sayın H. Dink'in ölümü arkasından sayın Emin Gürses ki Ergenekon operasyonlarında tutuklanmış ve uzunca bir zaman sonra tahliye edilmiştir, "Dink, vatansever güçlerdendi, toplantılarımıza katılırdı" açıklamasında bulunmuştu, belki böyledir gerçekten de bilemeyiz, ama bildiğimiz, sayın Dink'in katlinden sonra hayatında göremeyeceği kadar "bayraklaştırldığı" ve belki de "değiştirildiğidir!"

Sıralarsak:

Sayın Baydemir'in ""silah bırakma" konusunda, kendisini o mevkiiye getiren PKK'yi "sallamaması" önemlidir; DİSA'nın Hırant Dink Vakfı ile birlikte gerçekleştirdiği "bilimsel toplantı" önemlidir; orada sayın Baydemir’in konuşma metni çok çok önemlidir ve bütün bu önemlileri üst üste toplarsanız, ya sayın Baydemir bir dahaki belediye seçimlerinde aday gösterilmeyecektir ya adaylığı için direnirse Öcalan'ın dediği gibi "geberip gidecektir" veya aday gösterilecektir ve PKK'nin de bugüne kadarki siyasetini değiştirmesine, "ırzına tecavüze" izin vermesine –kendi kendine-  neden olacaktır.

Bir başka makalemizde şunları demiştik:

"- Sayın Öcalan ve sayın Karayılan başta olmak üzere diğer sayın gerillalar ve sayın BDP üyeleri, sayın Bağımsız milletvekilleri, sayın Önder, sayın Demirtaş, kendi ceddini “hırsız, katil ve tecavüzcü” gören sayın Maraşlı’nın dediklerine karşı SİVİL İTAATSİZLİK içinde tepki gösterecekler midir, bir yanıt verecekler midir yoksa, “KÜRT AYDINLANMASI” böyle olur diyerek ALÇAK, KATIL, HIRSIZ VE TECAVÜZCÜ DAMGASINI –aşağılık bir damga olarak- ALINLARINDA TAŞIMAYA devam mı edeceklerdir?"


Hiç bir cevap alamadık. Gayet de tabiidir bu aslında; şurada kendi kendimize makaleler yazıyoruz, bunun için kimseyi zorlamıyoruz, cevap vermemeleri de gayet doğaldır.

Doğal olmayan ise, "MİSYONER POZİSYONU" isimli makalemizde işlediğimiz konunun, tehlikenin, YAYGINLAŞMAYA BAŞLADIĞININ ortaya çıkmasına rağmen ne PKK ne KCK ne BDP temsilcilerinin bir tepki vermemesidir!

Bakın sayın Baydemir, Hırant Dink Vakfı'nın ortaklığında DİSA adına düzenlenen ve Diyarbakır "sol ve yutrsever tüccar eşrafı"nın "oda"larının "destekçiliğinde" tertiplenen "bilimsel toplantı"da nasıl şeylerden bahsediyor:

"- Kökeni Diyarbakır’a ve civar illere dayanan ancak dünyanın dört bir yanına savrulan Ermenilere  Baydemir şöyle seslendi: “Bu yaşananlardan sonra bir;  biz Kürtler,  Mezopotamya yaşayanları barışı kaybettik. O günden bugüne değin barış bu coğrafyaya gelmedi. İki; biz yoksullaştık, nana muhtaç olduk. O günden bugüne siyasi ve ekonomik istikrar bu coğrafyaya gelmedi. Çok iyi biliyoruz ki kutsal bir değer kirletildiği için lanete uğradık. Bu laneti ancak sizin desteğinizle, katkınızla, katılımınızla ortadan kaldırabiliriz. Siz destek vermezseniz bunu başaramayız. Türkiye’nin batı yakasında yüzleşmeyi sağlayabilmek için Ermeni kardeşlerimin bu manada desteğine ihtiyaç var. Özellikle diasporanın desteğine ihtiyaç var.”

Burada sayın Baydemir'in kastettiği, "Ermeni Tehciri"dir. Peki bunları niye söylemiştir?

"- Bugün yaşayan tek bir Kürt’ün bu katliamdan sorumlu olmadığını söyleyen Baydemir, “ANCAK BIR ŞARTLA: O dönemin VICDANSIZLIĞINI, KIRLILIĞINI MAHKUM ETMEK ve bunu yapabilmemiz için de bu bilgi birikiminin topluma yansıtılmasını sağlamamız lazım. Bunun için BIRLIKTE DAHA ÇOK ÇABA sarf etmemiz lazım” diye konuştu. 

Pozitif örnekleri açığa çıkartalım

“Bu coğrafya bir daha asla böyle bir kirliliğe ev sahibi olmayacaktır” diyen Baydemir, Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasının tümünde barışa ulaşmanın ön koşulunun BAHSEDILEN 40-50 YILLIK ZAMAN DILIMIYLE YÜZLEŞMEYI BAŞARABILMEK olduğunu söyledi. Baydemir, “BEN KENDI ADIMA HAMIDIYE ALAYLARI IÇERISINDE YER ALAN DEDELERIMI REDDEDIYORUM. Ben Lice’de bedel ödeyerek direnen insanların dedesini dedem olarak kabul ediyorum. Dolayısıyla Türk halkının da gurur duyacağı, bu sürece karşı çıkan, bedel ödeyen dedeleri vardır. Yakın geçmişimizde de vardır. İsmail Beşikçiler vardır. Benden daha fazla bedel ödeyenler insanlar vardır. Böylesi ortak değerleri öne çıkarmak lazım. Kendi toplumumuza ‘bu modeller de vardı’ diyerek pozitif örnekleri açığa çıkartarak, geçmişle hesaplaşmak yüzleşmek hepimizin ödevi olmalıdır” şeklinde konuştu."

Dikkat ederseniz sayın Baydemir "kendi adıma Hamidiye Alayları içerisinde yer alan dedelerimi reddediyorum" derken hiçbir isim telaffuz etmiyor, ki bu da doğaldır, ORASI DİYARBAKIR'DIR, STRAZBURG, STOKHOLM, KOPENHAG DEĞİL, bir isim tek bir isim zikretsin ondan sonra da SEYRETSİN OLACAKLARI!

Kaldı ki bu "bilimsel toplantı", bakmayınız siz "bilimsel toplantı" denilmesine hem, bilemediniz 30 bilemediniz 50 kişinin, küçük bir salonda yaptıkları "geniş katılımlı" bir toplant değildir, ama bahsettiğimiz gibi önemlidir, çünkü "Kürtleri", kendi "Milli Değerlerinden, Şahsiyetlerinden" uzaklaştırmanın, onları utanç kaynağı olarak görmelerinin bu topraklardaki ve üstelik AMED'de gerçekleşen İLK TOPLANTISIDIR!

Evet, sayın Baydemir isim vermiyor ama işaretlerle onları tanıtıyor, önceki yazmınızda da biz bunları başkalarının yazdıklarından anlatmış, göstermiştik:

“- Oysa çok iyi bilinmektedir ki Soykırım aktörleri Kürt Hacı Musa, Cemile Çeto, Ashkar Sımko, Kör Hüseyin Paşa… gibilerin Kürt yurtseverliğiyle bir ilişkileri yoktur.”

Gördüğünüz gibi, Azadi örgütünün kurucuları, Şeyh Said hadisesinin aktörleri, yani Kemalizme karşı şu veya bu şekilde mukavemet göstermiş, en önemlisi de Sultan Hamid’e TAM İTAATLİ insanlar, Osmanlı’ya sadık olanlar, “KÜRT DIRENIŞI”NIN TEMELLERINI ATANLAR  BIR ÇIRPIDA, “KIZININ VE DAMADININ HAYSIYETINI, ŞEREFINI 27 OSMANI LIRAYA SATAN IRANUS’UN” YALANLARI ILE “KATIL VE TECAVÜZCÜ” OLARAK DAMGALANIYOR!"

Çok açık değil mi?

"Kürt İsyanları"nın efsaneleşmiş şahsiyetleri, birer ırz düşmanı, tecavüzcü olarak gösteriliyor ve bunun bu topraklarda üstelik "sembolik" bir şehir'de "zihniyetlerini" açık eden bir "salon"da, "Sümer Park Resepsiyon Salonu"nda Amed'in Belediye Başkanı olan sayın Baydemir dile getiriyor!

Başlangıçda "demokratlık"dan bahsetmiştik, sormak gerekiyor sayın Baydemir'e, tek bir karşı görüşün ALINMADIĞI (oysa değerli bir araştırması bulunan Prof. Musa Şaşmaz buna davet edilebilirdi) "bilimsel toplantı"nın bir kere "bilimselliği" şüpheli değil midir?

Sormak gerekiyor sayın Baydemir'e, kendileri hayatda bulunmayan ve tabii olarak kendilerini savunamayacak kişiler hakkında arkalarından imalarla hakaretler etmek "demokratik"liğin neresinden yazar?

Sormak gerekiyor sayın Baydemir'e, kendi milli kıymetlerine KÜFÜRLER ETTİĞİNİZ bu toplantıyı niye halka TAMAMEN açık yapmadınız da "gizli mahfiller"de düzenler gibi tertiplediniz?

Bunların ne kadar cevabını vermeye kalksa da sayın Baydemir, öncelikle bu yaptığının demokratlıkla hiçbir alakası olmadığını inkar edemeyecektir, bu apaçık bir şekilde TEPEDEN İNMECİ JAKOBEN ANLAYIŞDIR; "cahil haklı aydınlatma" görevine kendiliğinden (mi?) soyunmuş, evde "çok demokrat" ama sokakda "kibar jakoben" sayın  Baydemir'in POLİTBÜRO OLUŞTURMA ÇABASIDIR!

Bu noktada...

Abdullah Öcalan'ın, her ne kadar başka bir konu ile alakalı sözleri sebebiyle söylemiş olsa da "ZIRTOPOZ BAYDEMİR" ifadesi "cuk!" diye yerine oturmakdadır; üstelik başka bir konu ile alakalı olarak söylemiş olsa da Öcalan, "ABD’ye, Avrupa’ya verdiği bazı sözler vardır, sahte bir önderlik peşinde." demesinin NASIL OLACAĞININ DA PRATİK ADIMIDIR!
O halde yine Öcalan’la devam edelim ve sayın Baydemir’in, Öcalan’ın “kuşkulanarak”, “SAHTE BİR ÖNDERLİK PEŞİNDE, ABD VE AVRUPAYA SÖZ VERMİŞ” demesinin, bu “KÜRT MİLLİ ŞAHSİYETLERİNE HAKARET” ile tamamen doğrulandığını ifade ederek, Öcalan’ın şu sözüyle biritelim:

“Hepiniz serseri misiniz, birbirinize anlatmıyor musunuz?” bu ihaneti PKK’nın, BDP’nin, KCK’nın “göbek büyüten” idarecileri!?

“Tarihinize küfrediliyor”, bunun önünü almazsanız, bilin ki, bugün nasıl Dersim konusu gündeme getirildi, “yarın”, PKK’nın “Dersim Alevilerine olan Şiddeti”ni dinleyecek ve reddedileceksiniz!

“Hepiniz serseri misiniz, birbirinize anlatmıyor musunuz?!”

ALİ BABA